içimizdeki kırık dökük her anı topladılar, yavaşça kaybolan bir zamanın hatırası gibi. ama gözlerindeki masumiyet, hâlâ bir çiçeğin ilk açışı gibi taze.
yaşamak dışında her şey çok hafif.
"göçe yetişememiş bir kuş kadar üşüyor sağ elim.
oysa büyük yüzölçümlü cümleler kurmak için okyanuslar geçecektim."
kitabın arasından bir saç teli çıktı. biri beni unutmuş, ama izini iyi saklamış.
Paul Newman & Joanne Woodward at Venice Beach
by Allan Grant, 1955
tutku, samimiyet ve doğruluk beni kendi gerçeğime giden yolda aydınlatacak.
uzun ve dik yokuşları çıkmaktan, dar sokaklardan, soğuktan ve rüzgardan, bir yerlere savrulmanın verdiği geçmez sancılı yaralardan, bir günahmış gibi insanların içinde olmaktan, aidiyetsizlikten ve ait sandığım hislerden, ihtimallerden ve heyecanlardan, sevgisizliğin hüküm sürdüğü bu evrende insanların çabasızlıklarına bir kalp vermekten, çok yoruldum.
biliyorsun fazla ümitvarım. kökünden koparılmamış bir çiçeğin saksıda yeşermesini beklemek kadar. onu seyretmek ona güzel iltifatlar etmek ve koklamak. ama elbet öleceğini bilerek yaşamak. ellerimle kökünden koparmamıştım belki ama toprağa alışamayacağını bile bile ona dokunmak. belki de mesele yaşaması değil, yaşarken güzel olmasıydı. son bir kez parlamak ve geriye bir güzellik bırakmaktı belki de. inan bilmiyorum. ama şunu biliyordun ki, ben fazla ümitvardım. sana şifalı sözler ettim ve dudaklarının arasına üfledim. yaralı bir çiçeği sever gibi sevdim seni belki yardım etseydin bana zaman elbette iyileştirirdi seni.