tutku, samimiyet ve doğruluk beni kendi gerçeğime giden yolda aydınlatacak.
biliyorsun fazla ümitvarım. kökünden koparılmamış bir çiçeğin saksıda yeşermesini beklemek kadar. onu seyretmek ona güzel iltifatlar etmek ve koklamak. ama elbet öleceğini bilerek yaşamak. ellerimle kökünden koparmamıştım belki ama toprağa alışamayacağını bile bile ona dokunmak. belki de mesele yaşaması değil, yaşarken güzel olmasıydı. son bir kez parlamak ve geriye bir güzellik bırakmaktı belki de. inan bilmiyorum. ama şunu biliyordun ki, ben fazla ümitvardım. sana şifalı sözler ettim ve dudaklarının arasına üfledim. yaralı bir çiçeği sever gibi sevdim seni belki yardım etseydin bana zaman elbette iyileştirirdi seni.
onca zaman özlenilen meseleler varken nasıl da birden son buluyor bu özlem, öyle ki özlem ve kavuşma mesafesindeki tutkulu acı umduğuna vardığında özlem hissi hiç gitsin istemiyor. o anın içindeyken de onu özlemek, arzulamak. kalbin onunlayken de özlemle atması istediği. doyumsuzluk.
"aklıma sokakları dolaşan devrimci çocuklar geliyor. hangi sokağa sapacaklarını hâlâ bilmiyorlar mı diye endişeleniyorum. hangi gün öleceklerini bildikleri gibi... ne zaman dışarı çıksam bu çocuklarla karşılaşıyorum. dünyanın en güzel yüzleri onların. dünyanın en güzel sol elleri onların, dünyanın en güzel gözleri... devrilip dursalar da hâlâ onlara bakınca hayata bağlanıyorum. kocaman pis sürülerin üstüne yürüyen hâlâ onların siyah kazakları. hâlâ en coşkulu hikayeyi uzatıyorlar nefretin kollarına. kırılsın istiyorlar bu kör duvarlar. insan devrilecekse senin gibi devrilmeli atilla, onlar gibi."
*
"göçe yetişememiş bir kuş kadar üşüyor sağ elim.
oysa büyük yüzölçümlü cümleler kurmak için okyanuslar geçecektim."
ben sana uzak, bilinmedik topraklardan çiçekler sundum. sen de bana kendi içinde saklı, henüz duymadığım hikâyeleri fısılda.
Paul Newman & Joanne Woodward at Venice Beach
by Allan Grant, 1955
yaşamak dışında her şey çok hafif.
içimizdeki kırık dökük her anı topladılar, yavaşça kaybolan bir zamanın hatırası gibi. ama gözlerindeki masumiyet, hâlâ bir çiçeğin ilk açışı gibi taze.