"aklıma sokakları dolaşan devrimci çocuklar geliyor. hangi sokağa sapacaklarını hâlâ bilmiyorlar mı diye endişeleniyorum. hangi gün öleceklerini bildikleri gibi... ne zaman dışarı çıksam bu çocuklarla karşılaşıyorum. dünyanın en güzel yüzleri onların. dünyanın en güzel sol elleri onların, dünyanın en güzel gözleri... devrilip dursalar da hâlâ onlara bakınca hayata bağlanıyorum. kocaman pis sürülerin üstüne yürüyen hâlâ onların siyah kazakları. hâlâ en coşkulu hikayeyi uzatıyorlar nefretin kollarına. kırılsın istiyorlar bu kör duvarlar. insan devrilecekse senin gibi devrilmeli atilla, onlar gibi."
*
içimizdeki kırık dökük her anı topladılar, yavaşça kaybolan bir zamanın hatırası gibi. ama gözlerindeki masumiyet, hâlâ bir çiçeğin ilk açışı gibi taze.
aşk, varoluş ve devrim.
sen bir gün, bir rüyanın kıyısında
yabancı bir acıyı tanıdığında,
işte o zaman göz göze geleceksin onunla —
adı olmayan ama içinde hep var olan o boşlukla.
ne kadar anlatsam,
hiçbir harf tam taşımaz onu.
ama sen, sessizliğin ortasında
benim sustuğum yeri duyacaksın.
Paul Newman & Joanne Woodward at Venice Beach
by Allan Grant, 1955
uzun ve dik yokuşları çıkmaktan, dar sokaklardan, soğuktan ve rüzgardan, bir yerlere savrulmanın verdiği geçmez sancılı yaralardan, bir günahmış gibi insanların içinde olmaktan, aidiyetsizlikten ve ait sandığım hislerden, ihtimallerden ve heyecanlardan, sevgisizliğin hüküm sürdüğü bu evrende insanların çabasızlıklarına bir kalp vermekten, çok yoruldum.
hayatın çoğu anlamda bu kadar acımasız ve adaletsiz oluşu her defasında gözlerimi dolduruyor. tesekkürler, tesekkürler.