"Öyle kötü bir yazar oldum ki kendi hikâyemin figüranı oldum azizim."
Hayatta yaşadığım ve yaşayacağım bütün hüzünler ve acılar, bir plan dahilinde kendi bilgim ve isteğimle gerçekleşmekte.
Sen, ey Zümrüdü Anka, gizemli kuş,
Kaç kez gördüm küllerinden doğuşunu?
Her yanışın, yeni bir umut oluş,
Gözlerimle izledim o muhteşem dönüşünü.
Dağların ardında, sırlarla bezeli yollarda,
Gökkuşağı kanatlarında süzülüşünü hayal ettim.
Her rengi bir umut, her parıltısı bir sevda,
O ihtişamlı anı bekledim, sabırla seyrettim.
Şimdi de buradayım, aynı yerde, aynı düşle,
Tekrar kanatlarını açtığında göreceğim günü.
O görkemli yükselişinle, yeniden yeşerir içim,
Zümrüdü Anka, bekliyorum seni.
Bakışlarınla çarmıha germiştin bedenimi,
Sözlerinle avuçlarıma çaktığın çivi.
Oysa ben seni severken günahsızdım İsa gibi!
Belki de benim "ciddiyetsizlik problemim" aslında dünyanın "aşırı ciddiyet problemine" bir panzehirdir. Ne de olsa, biraz kahkaha kimseye zarar vermez, değil mi?
Önce Tanrı yeryüzünü kurdu; sessiz ve loş bir diyardı.
Sonra bir melek indi, adımları tüyden hafifti.
Gülümsedi o an, bir ışıltı yayıldı semaya,
Ve güneş doğdu altın bir taç gibi, aydınlattı her yanı.
Toprak sevindi o dokunuşla, canlandı derin uykudan,
Sapsarı buğdaylar fışkırdı, bereket saçtı her yandan.
Van Gogh o sarıya baktı, ilahi bir sırrı sezdi,
Fırçasıyla o rengi çaldı, meleğin gülüşünden hediye.
Bir melek dolaştı insanlar arasında, kalbi sevgi doluydu.
Bir ölümlüye gönlünü verdi, bu yasak bir duyguydu.
Tanrı gördü bu aşkı, kanatlarını aldı o melekten.
Ağladı melek uzun uzun, gözyaşları döküldü derinden.
O yaşlar birleşti, coşkun denizler oldu yeryüzünde.
Utancından saklandı melek, o engin suların dibinde.
Şimdi Ege'nin derinliklerinde bir deniz kızı o;
Sessiz çığlıkları yankılanır, her dalga bir fısıltı.
Beethoven duydu meleğin çığlıklarını, senfoniler yazdı.
Başkası duymadı.
Sayın Hakim, bu, kalbimin ve zihnimin derinliklerinden gelen bir feryat. Ben, hayata, insanlığa, geleceğe dair beslediğim inancı kaybettim. Artık hiçbir şeye eskisi gibi bakamıyorum. Umudum tükendi.
Her şey anlamsız geliyor. Motivasyonum kalmadı. İlişkilerimde zorlanıyorum. Geleceğe dair hiçbir beklentim yok. Eskiden beni heyecanlandıran şeyler artık hiçbir anlam ifade etmiyor. Sanki içimde bir boşluk var. Şikayetçiyim hakim bey umutlarımı yıkan çocukluğumu çalan herkesten şikayetçiyim
Sen benim kesilen bileklerimden akan kanım gibisin; benimsin ama bende değilsin.
Çoğunluğun uğultusunda kaybolmaktansa, yalnızlığın yankısı olmayı tercih ederim.
Günaydın efendim, zor bir gece geçirdik. Gölgeler ruhumuzu döverken sesimiz çıkmadı, duvarlara çarpan suskunluğumuz yankılandı. Ama bakın, güneş yeniden doğdu! Şimdi umutlarımız avuçlarımızda yeşerdi, hayallerimiz küçük bir çocuğun gülüşü gibi kaygısız.
Siz de ne panik yaptınız anlamadım ki! Sabah 'Dünya çok güzel, kuşlar cıvıl cıvıl!' diye uyanıyorum, öğleden sonra 'Her şey boş, hayat anlamsız...' falan takılıyorum. Ne olmuş yani? Sanki sizin hiç inişleriniz çıkışlarınız olmuyor! Bizimkiler biraz daha 'extreme' sadece, o kadar. Hani siz 'hafif bir sinirliyim' dersiniz, biz 'dünyayı yakasım var!' deriz. Küçük farklar işte...
Sanki ruh halimiz bir açma kapama düğmesi gibi, 'hadi canım biraz da depresif takılalım' diyoruz! Yok öyle bir şey tabii ki. Bazen enerjiğim ki maraton koşasım geliyor, bazen de yataktan çıkmak Everest'e tırmanmak gibi. Ama merak etmeyin, genellikle bir sonraki 'çılgın parti' moduna ne zaman geçeceğimi ben de kestiremiyorum!