Çoğunluğun uğultusunda kaybolmaktansa, yalnızlığın yankısı olmayı tercih ederim.
Hayat, ne bir kadehte tükenen şarap, ne de sonsuz bir geceye düşen kara bir gölge... Bazen dudağımızda yarım kalmış bir şiir, bazen de 'Ah o gemi gelseydi' diyen bir yürek. Her 'belki' bir 'hiç'e açılan kapı, her 'sevda' biraz 'ölüm' kokan bir gül.
Bakışlarınla çarmıha germiştin bedenimi,
Sözlerinle avuçlarıma çaktığın çivi.
Oysa ben seni severken günahsızdım İsa gibi!
Hayatın en büyük trajedisi, insanların potansiyellerine ulaşamamaları değil, onlara ulaşmaya çalışmamalarıdır.
Her şeyi anladım da ihtimal misin,
imtihan mısın bir türlü anlayamadım.
Bir kadeh sun bana, ey saki, gamı dağıtsın;
Bu ömür dediğin nedir ki, bir yudum anımsatsın.
Yarın kim bilir nerede, hangi diyarda eser rüzgar,
Bugünün neşesiyle avun, yarını kim anlatsın?
Saatlerce ağlamak, ciğerlerim parçalanırcasına koşmak istiyorum. Sonra sana gelmek ve göğsünde soluklanmak istiyorum. Göğsünde soluklanmak, güvende hissetmek tüm bu fırtınanın dinmesini beklemek istiyorum.
Sevgim arttıkça medeniyetim azalıyor, sevgilim.
Bakışların başka gözlere çarptığında,
cadı avcısı olurum orta çağda,
yakarım her şeyi bir anda.
Başkalarına güvenmek, kendi ahmaklığınıza yatırım yapmaktır. Er ya da geç, iflas edecektir.
Sen benim kesilen bileklerimden akan kanım gibisin; benimsin ama bende değilsin.
Belki de benim "ciddiyetsizlik problemim" aslında dünyanın "aşırı ciddiyet problemine" bir panzehirdir. Ne de olsa, biraz kahkaha kimseye zarar vermez, değil mi?