Şimşek çakıyor, rüzgar esiyor, hava çok soğuk ve en güzeli yağmur yağıyor.
Bir tek yağmuru hissedince ruhum yaşadığını hatırlıyor...
Mən öyrəndim vecsizliyi anama "çox dəyər verən" atamdan.
Mən öyrəndim susmağı hər gecə-gündüz ağlayan anamdan.
Hayat garip işte. Bir kaç yıl önceye kadar annemin kendini sevmemesini hiç anlamazdım. Hatta anneme de söylerdim. "Kendini sev, nasıl kendine nefret edebilir ki bir insan...?" derdim. Ve şimdi anlıyorum. Evet, bir insan kendine nefret edebilirmiş. Evet, kendime nefret ediyorum...
Yaşadığım çok ağır şeyler var, hiç kimseye anlatamadığım. Benim en iyi yaptığım şey yazmaktır, ama öyle şeyler ki yaşadıklarım, yazmaktan bile korkuyorum. Yazamıyorum bile. İçimde tutup kendimi mahvediyorum daha da her geçen gün...
Yaşımdaki çoğunluk gezmeyi, tozmayı, hayatı yaşamayı iyibilir. Peki ben neyi iyibilirim?
Benim de iyibildiğim pek çok şey var aslında. Mesela ben iyibilirim ölümün kıyısından dönmeyi, iyibilirim nefret edilmeyi, fazlalık olmayı, bir kız çocuğu gibi değil de bir asker gibi büyütülmeyi. Kendimi herkes için feda etmeyi, çünkü sırf benim canımın zerre değeri olmadığını düşünmeyi. İyibilirim en önemli şahıs tarafından istenilmememe rağmen dünyaya gelmeyi, iyibilirim her kavgada kendimi hiçe sayıp herkesi korumayı. Her felaketi yaşamama rağmen "çok mutlu" maskesini takmayı da çok iyibilirim. Bak benim de iyibildiğim şeyler varmış.
Ve her şeyden öte, ben çok iyibilirim ölüm fermanımı imzalamayı...
Tutamayacaksanız söz vermeyin. Çünkü söz verdiğiniz kişi, tutulmayan her sözle biraz daha yıkılır, mahvolur...
4 Mayıs.
Bir kadının hatası olmak, bir çocuk için en büyük acıdır...